Bizans’ın Altı Kara Günü
At Meydanı, tarihi yarımadanın gerçek kalbi. Bu açık alanın günümüze kadar varlığını korumuş olmasına müteşekkirim. Burada, tarihin gelmiş geçmiş en büyük ayaklanması gerçekleşmiştir.
Nika Ayaklanması (Ocak 532), Hipodrom’da başlamış, altı gün boyunca şehirde yangınlar ve yağmalar korkunç bir biçimde sürmüştür. Otuz bin civarında kişi hayatını kaybetmiştir. Araba yarışları sırasında başlayan bu isyan, yarışçıların anlaşmazlığından değil, siyasi ve ekonomik sorunlardan kaynaklanmıştır.
Antik Roma imparatorluğunda düzenlenen at arabası yarışlarında, farklı takımları destekleyen, ‘demes’ olarak bilinen kulüpler vardı. Maviler, Yeşiller, Kırmızılar ve Beyazlar olarak anılan takımların taraftarları ve Demes mensupları, yarışlar sırasında kendi takımlarının renginde giyinirlerdi. Demes, ‘halk’ demektir ve bugünkü demokrasi sözcüğünün kökenini oluşturur. Bunlar aynı zamanda siyasi fraksiyonlar oluşturdular. Kentin güvenliği bunlardan sorulur. Kent deprem ya da saldırılara maruz kaldığında şehir duvarlarının tamir edilmesine yardımcı olurlar. Zamanla Demes politikaya da dahil olurlar. Sokak çeteleri ve politik partilerin özelliklerini kendilerinde birleştirdiler. Güncel konularda tavır alıp imparatorluk siyasetini etkiler hale geldiler. İmparatorluk güçleri, bu hiziplerin işbirliği olmadan şehirde güvenliği sağlayamaz duruma geldi. İmparator, onları memnun edip kendi tarafına çekmek zorundadır, muhalif olduklarında kriz yaratabilirler. İmparator ne kadar güçlü olsa da, halkın desteğine muhtaçtır ve halkı da bu hizipler temsil eder.
531’de bir araba yarışı sırasında çıkan arbedede ölenler oldu. Maviler ve Yeşiller’in birkaç üyesi cinayetlerden sorumlu tutuldu ve tutuklandı. Günümüzde futbol maçlarından sonra patlak veren holiganizme benzer küçük isyanlar araba yarışlarında da ortaya çıkıyordu ancak bu kez olay büyüdü ve tutukluların idamı istendi. İdam günü olan 10 Ocak 532’de, biri Mavi biri Yeşil Demes mensubu iki tutuklu kaçmayı başarıp kiliseye sığındı.
Maviler ve Yeşiller Justinianus’tan bu iki kaçkını affetmesini istedi. Justinianus, 13 Ocak’ta araba yarışı yapılacağını ilan etti. Politikacılar bugün nasıl basını ya da twitter’ı siyasi açıklamaları için kullanıyorlarsa, o dönemde at yarışları da İmparator’un halka seslendiği mecraydı. İmparatorluk Locası’ndan (katishma) halkı selamlayan Justinianus, iki isyancıyı affetmeyi reddettiğini açıkladı ve beyaz mendilini arenaya atarak yarışları başlattı.
532 yılı başında Bizans ekonomik krizdeydi. Batı’da İberya, Doğu’da Sasanilerle savaş içindeki Bizans ordusuna para yetiştirmek için Justinianus vergileri arttırmıştı ve vergi ödemeyenlere şiddet uygulatıyordu. Ekonomik krize siyasi kriz de eklenince, olaylar bir anda çığrından çıktı. Maviler ve Yeşiller ilk kez imparatorun karşısında birleştiler, yarışı durdurdular ve ‘Nika’ diye bağırmaya başladılar. Helen Zafer Tanrıça’sının adı olan Nika, zafer anlamını taşıyordu. Yani yarışçılar halkı, İmparator’a karşı ‘Zafer’ kazanmaya davet etmekteydi.
Ortalık öyle kızıştı ki, Justinianus katishma’dan Saray’ına kaçtı. Kathishma adlı İmparatorluk locası, bir koridor ile Büyük Saray’a bağlanıyordu. Böylece tehlike anında İmparator ve İmparatoriçe saraya sığınabiliyordu.
Çatışma kısa zamanda meydan savaşına dönüştü. Büyük Saray’dan alevler yükselmeye başladı. Aya Sofya Kilisesi, Dafne Sarayı, Halki Kapısı ateşe verildi. Bir grup isyancı hapishaneye yönelip mahkumları serbest bıraktı. Mahkumlar da kalabalığa karışınca tansiyon iyice arttı. Saray muhafızları olaylara engel olamıyordu. 16 ve 17 ocak günleri yağma ve yangınlar devam ederken Justinianus, sarayda korku dolu geceler geçirdi. Hazinesini limanda bir gemiye yüklemiş ve kaçmaya hazırlanmıştı. Ancak eşi Theodora onu engelledi:
‘’Bu mordan yoksun kalmayayım ve karşıma çıkanların bana efendim olarak hitap etmedikleri o günde yaşamayayım. Ey İmparator, kendini kurtarmak istiyorsan bir şey diyemem. Çünkü çok paramız var ve deniz ve gemiler de burada. Ama kurtarıldıktan sonra o emniyeti ölümle değişmediğine pişman olacaksın. Eski bir söz bana kraliyetin en iyi kefen olduğunu söylüyor.’’ diyerek kocasıyla kaçmayacağını ilan etti.
Porfir ya da mor renk, ancak İmparator, İmparatoriçe ve onların çocukları tarafından giyebilmektedir. Sarayda doğan imparatorun çocukları porfir kundak sarılırlar. Porfiragenetus (mora doğan erkek çocuk), Porfirageneta (mora doğan kız çocuk) sarayda en önemli mevkilerdir. Mora doğmadığı halde sonradan imparatorluk tacı giyen de bu payeden eşi imparatoriçe ile birlikte yararlanır. Mor giyenler, öldüklerinde mor kefenle gömülürler. Bu konuşmada Theodora kocasına ‘’İmparator olarak ölmek, özgür bir kaçak olmaktan yeğdir’’ demektedir ve onunla birlikte kaçmayacağını kesinkes belirtmektedir. Bu konuşma belki de Justinianus’u mahçup etti ve İmparator kaçmaktan vazgeçti.
Justinianus 18 Ocak’ta elinde kutsal kitabı tutarak Katishma’dan halka seslendi: ‘’Bu kitap üzerine yemin ederim ki, bana karşı bütün yaptıklarınızı affediyorum. Emrim altına girerseniz içinizden hiç kimseye ceza vermeyeceğim. Olaylarda tek suçlu benim. Sizin suçsuz olduğunuzu kabul ediyorum. Izdıraplarınızı görmezden geldim. Bundan sonra kimseye zulüm yapılmayacağına emin olabilirsiniz.’’ der ancak ‘‘Yalan söyleyen eşeğin birisin!’’ diye hep bir ağızdan bağırdı kalabalık.
Bunun üzerine iki komutanı Belisarios ve Narses ile plan yaptı. Narses, Yeşiller’in liderine antlaşma talebiyle gider ve onları oyalarken, Belisarios Hipodrom’un en üst basamaklarına nişancılarını gizlice soktu. İsyancılar tuzağa düşürüldüklerini anlasalar da geç kalmışlardı. Hipodrom’da Belisarios’un askerleri 30 bin kişiyi öldürdü. Ortalık cesetlerden bir halıyla kaplanmıştı. Öyle ki, sadece cesetlerin kaldırılması haftalarca sürdü.
Bizans’ın Büyük İmparatoru Justinianus, Pax Romana dönemindeki sınırlara yeniden kavuşmak istiyordu, yani Akdeniz’i bir iç deniz yapmaktı düşü. İberya yarımadasının bir bölümü dışında tüm Akdeniz kıyıları alınmıştı ve düşüne kavuşmaya yakındı. Oysa bu 6 kara gün sırasında Justinianus’un itibarı epey sarsılmıştı. Önce kaçmak isteyerek karısının gözünde küçük düşen bir eş, sonra özür dilediğinde halkı tarafından hakarete uğrayan bir İmparator konumuna düştü. Nasılsa, en iyi iki komutanı en ihtiyacı olduğu anda onun yanındaydı. Oysa Belisarios batıda İberya Savaşı’nı sona erdirmek ve Narses de doğuda Sasanilerle mütarekelerde bulunmak üzere görevde olmalıydı. O sırada Konstantinapolis’te olmaları ne büyük bir rastlantı ve şanstı Justinianus için.
Bu isyan sırasında yakılan (II.Theodosius’un yaptırmış olduğu) Aya Sofya yerine Justinianus bugünkü Aya Sofya’yı inşa ettirerek zamanın en anıtsal binasının altına imzasını atmış ve böylece kendi gücünü dünyaya ilan etmiştir. Ne yazık ki bunun bedelini 30 bin kişinin kanı ödemiştir.