Yeraltındaki İstanbul

İstanbul, Estanpolis, Konstantinapolis, Konstantiniye, Neo Roma ya da Bizantium: İsmi gibi kendisi de değişen, her asır kendi küllerinden kendini yeniden ve yorulmadan yaratmış olan bir gizemli şehir. Yer üstündeki kadar yeraltında da uygarlıkların izleri ile keşfedilmeyi bekleyen bu kent, içinde kat kat gizli gözler taşıyan bir mücevher kutusuna benzer. Fest Travel ile yaptığımız ‘Yeraltındaki İstanbul’ gezimizde, adım adım bu sırların peşine düşüyor, Bodrum Camii’nden Konstantin Sarayı’na uzanan yolculuğumuzda çok sayıda yapının dehlizlerinde geçmişin hazinelerini arıyoruz.

Tarihi yarımadada toprağın altında üzerleri tonozlarla örtülü sayısız mekan yer alır. Bu yeraltı yapılarının kapladığı muazzam alanın çoğu günümüzde özel mülkiyetlerin altında kaldığı için gözlerden uzak, varlığını gizlice sürdürür. İster istemez sorarız kendimize: Bu etkileyici dehlizler ve sayısız sarnıç ne amaçla yapılmıştır?’

Bunun birinci nedeni, kentin engebeli arazinde alt yapı olarak kapsamlı teraslama yapma zorunluluğudur. Doğu Roma Büyük Sarayı’nın kurulduğu bölge Hippodrom’dan başlayarak Marmara Denizi’ne inen eğimli araziye yayılmıştır. Sarayı oluşturan yapılar, bu tonozlu alt yapı kalıntılarının oluşturduğu teraslar üzerine yapılmıştır.

İkinci bir neden ise kentteki su kaynaklarının kıtlığıdır. Git gide artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için sarnıçlarda su biriktirilmesi zorunludur. Ayrıca bir kuşatma sırasında da kentin uzun süre direnebilmesi için su depolanması çok önemlidir. Sayısı iki yüzü aşan bu sarnıçlar, zaman zaman Tarihi Yarımada’nın çeşitli yerlerinde yürütülen altyapı çalışmaları sırasında tesadüfen ortaya çıkar. Kimisi hiç incelenmeden kapatılarak yeraltındaki sessiz uykusuna gömülür. Kimisi yetkililere duyurmaksızın tahrip edilir. Kimisi Yerebatan, Şerefiye ya da Binbirdirek gibi müzeye dönüştürülür. Kimisi de bir özel mülkün bodrumunda sürpriz olarak ziyaretçilerini bekler.

Kentin altında sarnıçlar dışında, Bizans ya da Osmanlı dönemine ait su yolu dehlizleri de vardır. Bunlar hamamlara, saraylara, külliyelere ya da çeşmelere su taşıyan künkler için açılmış kanallardır. Bunların bir takım gizli geçitler ya da kaçış tünelleri olduklarına dair efsaneleri sık sık duyarız. Sarnıçlarla bu yeraltı dehlizleri arasında geçişler ve bağlantılar saptanmıştır. Ancak, Ayasofya’nın altından girip Prens Adaları’na kadar kaçabileceğiniz gizli tünellerin varlığına dair söylenceler oldukça şüphelidir. Yine de Hippodrom, Aya Sofya ve Büyük Saray birbirine dehlizler yolu ile birbirine yeraltından bağlanmıştır dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Herhangi bir ayaklanmada, bu dehlizler rıhtıma dek kaçış yolu sağlayabilmektedir. 

Son yıllarda temizlenip açılan Şerefiye Sarnıcı, bu sistemlerden biridir ve audio-visual gösterisi ile son derece etkileyicidir. Bu sarnıç, Notitia Urbis’te adı geçen Theodosius Sarnıcı ile ilişkilendirilir. Korint üslubundaki sütun başlıkları, 2.Theodosius dönemi ile uyuşmaktadır. Ancak, altıncı yüzyılda yaşamının bir bölümünü Konstantinapolis’te geçirmiş bir tarihçi olan Marcellinus Comes, Koronografya adlı eserinde, Konstantinus Forumu’nun altına denk gelen Cisterne Maxima’dan yani (Büyük Sarnıç) bahsetmektir. Merkezi Çemberlitaş’ta bulunan forumun Şerefiye Sarnıcı’na doğru yayıldığı düşünülürse, bu daha akla yatkın bir öneridir.

Sarnıç Restaurant: Bazı sarnıçlar bugün restaurant olarak kullanılmakta.

Yerin altinda insa edilmis yerlerin gizemi cogumuzu etkiler. Bir yeralti sarnicina girdigimizde sanki zaman durur. Ustümüzde bir metropolün yeraldigini bir an için unuturuz. Bu yeraltı sarnıçlarından bazılarının henüz keşfedilmediğini, bazilarinin ise varlıkları bilinse de temizleme abasinin zorlugundan dolayi Üstünün kapatildigini düsündügümüzde ise, 1700-1500 yil öncesinin mühendislik bilgisine hayran kaliriz.

Hippodrom’un yanı başında senatörlerin yaşam alanı oluşur ve onların saray su ihtiyaçlarını Valens isale hattından temin edilerek gelen su, Mese’nin altından tonozlu kanallar ve mermer künklele Hippodrom yakınına geldikten sonra Philoksenos Sarnıcı’na dökülür. 5.yüzyıla tarihlenen bu sarnıcın üzerinde konsül Philoksenos’un Sarayı yer alsa da, bu sarnıç tekil yapıdan ziyade bulunduğu çevrenin su ihtiyacını karşılayan kamusal bir yapıdır. Bundan bir yüzyıl sonrasında yapılan Yerebatan’ın ardından, ikinci büyük sarnıç konumuna düşmüştür. 64×56 m genişliğindedir. 224 mermer sütunla desteklenir. Sütunların herbiri bu sarnıç için özel üretilmiştir ve üzerine kazınmış taşçı işareti dikkat çeker. İstanbul’da yalnızca bu yapıda üst üste bindirilmiş sütun görürüz. Mutlaka depreme karşı daha esnek olsun diye böyle yapılmış, iki sütun mermer bilezik ve kurşun tabakalarla birbirine eklenmiş. Sadece bir bölümünde bugün görebiliriz gerçek derinliği. 40 bin m2 su depolama kapasitesine sahip.

Osmanlı döneminde içinde su bulunmadığından ipek ve iplik bükenler içinde çalışmış. Loş ve nemli ortamda üretilen iplikler daha kaliteli olur. O dönem 1001 direk adını almış. 17.yy’da üstünde Fazıl Paşa Konağı inşa edilmiş. 19.yy’da yazılmış ve yazarı bilinmeyen bir kitaba göre Fazıl Paşa’nın kızı Cevriye Sultan, konağı kumarhaneye dönüştürmüş. Burada hile ile soyduğu zenginleri sarnıçtaki zindana kapatır hatta cellatlarına öldürtürmüş. Reşad Ekrem Koçu bundan esinlenip Binbirdirek Batakhanesi adlı romanı yazdı.

Şehrin henüz ayakta kalmayı başarmış gizli dehlizlerini keşfetmek, adeta zaman tünelinde yolculuğa benziyor. Bir Bizans sarnıcının içine indiğimizde, üstümüzdeki metropolün karmaşasını unutuyor, zaman ve mekandan soyutlanıyoruz. Özellikle ‘Bizans’ın bize git gide yabancılaştırılmış bir kültür’ gibi algılandığı günümüzde, yeraltındaki Bizans yapıları, bize kentin zengin geçmişini, uzun bir tarihe uzanan öykülerini fısıldıyor.

Yeraltındaki İstanbul” ile ilgili 2 görüş

  1. Leyla Özçelik

    Merhaba Nedime hn.ben Leyla Özcelik ,sizi daima takip ediyorum verdiğiniz değerli bilgiler benim için çok kıymetli,devamlı Festtravel ile turluyoruz sizinle inşallah bir turda karşılaşırız. İstanbul’un üstü kadar altında da bir tarih yatıyor ve bunu sizin gibi değerli rehberler eşliğinde bizlerde öğreniyoruz teşekkürler,başarılarınız daim yolunuz açık olsun.

    Yanıtla
    1. Nedime Dicle Yazının yazarı

      Leyla Hanımcım değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sağolun, sizin gibi tarihe ilgi duyan gezginlerimiz sayesinde bizler de varız. Bilgi paylaştıkça güzel. Güzel günlerde görüşmek dileği ile.

      Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir