Cibali: Haliç’in minicik Semti

Bir zamanlar tütün fabrikası olan Kadir Has Üniversitesi, Fest Travel ile yaptığım Haliç turlarında buluşma ve başlama noktamız olur.

Küçükmustafapaşa’nın bir kolu sahile doğru Cibali semtine iner. Haliç’in girişinde yer alan bu semt, geçmişte tam da ticari hayatın göbeğinde olduğu için varsıl bir yerleşim imiş. Bugün ise Fener ve Balat gibi rengarenk ve popüler semtlerin gölgesinde kalmıştır.

Fotoğraf: Pinterest

BİRAZ DA TARİH:

Geç bizans döneminde Konstantinapolis’e yerleşen Venedikliler, buradaki surlarda ‘Porta della Farina’ (un kapısı) adlı kapıyı açmışlar ve ilk iskelelerini inşa etmişlerdir. Burası un sevkiyatı için kulanılan iskele olmuş. Bugün de buraya Unkapanı denmesi, geçmişinin yansımasıdır. (Kapan Arapça’da ‘büyük kantar’ anlamına gelir ve bu kantarların bulunduğu hanlar da bu isimle anılır.)

Venedikliler ilk bu bölgeye yerleşmişler ve Cibali’den Eminönü’ne kadar olan bölgeye Zeugma adını koymuşlar. Zeugma ‘geçit, köprü başı’ anlamına geliyordu.

Fotoğraf: Pinterest

Hem Bizans hem Osmanlı döneminde Haliç kıyısına yapılan iskeleler birer ticaret merkezi oluşturdu. Zeugma ya da Cibali’de şehre gelen arpa ve buğday burada toplanır, şehrin farklı semtlerindeki değirmen ve fırınlara buradan dağıtılırmış. Unkapanı ve Ayvansaray’da 1950’lere dek değirmenler varlığını sürdürdü.

Fotoğraf: Pinterest, 1919 yangını

CİBALİ YANGINLARI

Cibali geçmişte hareketli ticari hayatının yanı sıra yangınları ile meşhurdur. Sahilde ambar ve depoların yanı sıra, tersane ve kalafathaneler yer alırdı. Burada gemi ve kayıkların kalafatlanması için yanıcı madde depolanırdı. En ufak bir dikkatsizlik yangına neden olurdu. O dönemin güzel ahşap konakları çatır çatır yanar, hele rüzgar karşıdan eserse, yangın komşu semtlere sıçrardı. 

Bugün hala birkaçı varlığını sürdüren kereste depoları ve marangoz atölyeleri 19 yy’da kıyıda birbiri ardına sıralanırdı. Çünkü her yangından sonra, bu atölyelere çok iş düşerdi. Yangın çıkmasa da ahşap yapı malzemesinin zaman zaman bakımı ve onarımı gerekirdi. O yüzden Cibali İskelesi, kereste ticaretinin de merkeziydi. Cibali Kapısı’na inen bir sokağın adı bugün hala Odun İskelesi Sokağı’dır.

CİBALİ TÜTÜN FABRİKASI

Yangınların dışında Cibali’nin karakterini belirleyen diğer unsur ise Tütün Fabrikası, yani Reji’ydi. Çalışanların çoğu genç kızlardı. Cumhuriyet öncesi yahudi kızları burada çalışırmış. Cumhuriyet’in ardından, müslüman kızlar giderek ağırlık kazanmış. Türk kadınlarının geniş kitleler halinde işe girdikleri ve sosyal hayata atıldıkları önemli yerlerden biri olmuş. İstanbul kadın emekçilerin dayanışması açısından tarihi önem taşır bu fabrika. Kadın örgütlenmesi, işçi grevleri ile Türkiye Kadın Hareketi’nin başlangıç noktasını oluşturmuştur.

Fotoğraf: Pinterest, 1947

Alpay, fabrikanın havasız atölyelerinde tütün tozlarına boğulmuş çalışan kadınları bize unutulmaz şarkısında “Fabrikada tütün sarar sanki kendi içer gibi, sararken de hayal kurar bütün insanlar gibi” diye anlatır.

Fotoğraf: Pinterest, 1960’lar.

Fabrikanın bir arka sokağında oturan Orhan Kemal, emekçilerin öyküsünü çok anlatmıştır. Evinde oturup yazarken, öykülerinde anlattığı çalan fabrika düdüğü, mutlaka Cibali tütün fabrikasının düdüğüydü.

Cibali Tütün Fabrikası

Sennur Sezer ‘Kimlik Kartı’ adlı şiirinde Cibali’nin fabrika kızını anlatıyor:

Kimlik Kartı

“Ben” dedim mi

On beşinde bir kız düşünün hemen

Sevmesi sevilmesi

Güneş gibi aydınlık

“Ben” dedim mi

On beşinde Cibali’de tütünde

Islak uçuk elleri

Tedirgin bir uykuyu akşamları örtünen inceden boyu posu

Hafiften öksürüğü

Komşulardan gizlenen

Fotoğraf: Guilliome Berggren 1885, Pierre de Gigord koleksiyonu.

Geçmişte sigara bir statü unsuru olarak görülür, içtiğiniz sigara sizin ekonomik konumuzu belirlerdi. Örneğin; Birinci ve Köylü, fakir sigarasıydı. Gelincik ve Bahar sigaralarını kadınlar içerdi. Yenice, orta sınıf sigarasıyken, Harman ve Yeni Harman’ı hali vakti yerinde olanlar içerdi. Bir de yüksek mevkideki devlet görevlileri için üretilen özel sigaralar olurdu. Cibali civarında yaşayanların ailelerinde en azından bir kişi Reji’de çalıştığı için evlere bedava Cumhurbaşkanları, bakanlar ve milletleri için üretilen en özel sigaralar girermiş.

1940’lar, Vikipedi

Cibali dendi mi

aklıma siz gelirsiniz, kadınlar,

kiminizin beş çocuğu,

kiminizin nar gibi yanakları var,

kiminiz kocasız kalmış,

kiminiz ihtiyar,

kiminiz daha körpe henüz.

Bana umulmadık,

eskimiş türküler düşündürür

siyah başörtüsü altında yüzünüz.

Parmaklarda tütün kokusu.

Tütün kokusu pazen entarilerde.

Biriniz ekmek alır fırından,

biriniz durmuş öksürüyor ilerde,

geçiyor bizim mahalleden biriniz.

Cibali dendi mi

aklıma siz gelirsiniz, kadınlar.

Çarpık ayakkaplarınız gelir

ve kahraman elleriniz.

A.Kadir

Bedrettin Dalan döneminde tüm Haliç sahil şeridi, şehir planlama ve park alanı oluşturma çalışmaları ile tamamen değişti ve tarihi dokusunu yitirdi. Ancak ne iyi ki Tütün Fabrikası, bu yıkımdan kurtuldu ve varlığını 1994 yılına dek sürdürebildi. Özal döneminde kapatıldıktan sonra da, Kadir Has’ın girişimiyle üniversiteye dönüştü. 

Fotoğraf: Kadir Has Üniversitesi Arşivi

REZAN HAS MÜZESİ:

Özal dönemi kapatılan tütün fabrikası, Rezan ve Kadir Has çiftinin girişimi ile yıkımdan kurtuldu ve Has Üniversitesi’ne dönüştürüldü. Eğitime önem veren ve pek çok okul açmış olan Has çiftinin hayırseverliği, 1995 yılında açılan Has Üniversite ile taçlandırıldı.

Fotoğraf: Kadir Has Üniversitesi Arşivi

2007 yılında ise, üniversitenin bir bölümü Rezan Has Müzesi’ne dönüştü. İlginç olan, tütün fabrikası öncesi de alt katmanlarda başka yapıların varlığı. En altta 11. yüzyıl Seferikos adlı Bizans Sarnıcı kalıntıları var. Onun üstündeki 17. yüzyıl Osmanlı yapısı, su ile ilişkili olabilir çünkü Bizans’ın yeraltı dehlizleri, Osmanlı döneminde su yollarının döşenmesi için kullanılmıştır. Yani müze, tarihin içinde bir yolculuk gibi, tütün fabrikasından önceki yapıları da bünyesine katıyor. İçinde arkeolojik kalıntıların yanı sıra, 1884 yılında faaliyete geçen fabrika ile ilgili tarihi arşiv de burada yer alıyor. Tütün fabrikasının bir önemi de, emekçi Türk kadınının toplumsal varoluşunu bize aktarmasıdır. Bu konuda yapılan kapsamlı araştırmalar üniversitenin arşivinde yer alıyor. 110 yıl boyunca yapılmış olan onlarca grevin belgesi ile Türk kadınının mücadelesine dair çok değerli araştırmalar üniversite tarafından gerçekleştirilmiştir.

CİBALİ KARAKOLU: 

Cibali’nin Karakolu ise ününü Muammer Karaca’nın oynadığı Cibali Karakolu ismindeki tiyatro oyununa borçludur. Türk Polis teşkilatı ile ilgili acı tatlı olayların anlatıldığı oyun 4000 kez sahnelenerek Türk Tiyatro tarihinde rekor kırmıştır.

1955’te filme çekilen karakolun baş komiseri Cafer Saba’nın eğlenceli öyküsü, dönemin en komik komedi filmi olarak hatırlarda kaldı. Nejat Uygur tarafından bir kez daha sahnelenince, akıllarımıza kazındı.

CEBE ALİ EFSANESİ:

İstanbul’da her semtin bir efsanesi vardır. İnanışa göre, 29 Mayıs 1453 yılında II.Mehmet Edirnekapı tarafından şehre girerken, komutanı Cebe Ali de buradaki sur kapısını yıkarak şehri girmiştir. Fatih mi, Cebe Ali mi daha önce kente girdi, tam olarak söyleyemeyiz, aynı anlarda diyelim. Zaman içinde Cebe Ali, Cibali şekline dönüşmüş ve hem kapıya hem semte adını vermiştir. Kabri ise bugün Cibali Karakol’unun içinde kalmıştır.

CİBALİ İSKELESİ

Haliç’in batısındaki sahil şeridinde Cibali’den Ayvansaray’a dek,  ambarlar ve çekeklerin yanı sıra pek çok fabrika da yer alırdı. Konserve fabrikası, teneke kutu fabrikası ve tuz fabrikaları ile buzhane Cibali sahilde yer alırdı. Konserve fasulyeler ve buzlanmış torikler kamyonlarla iskeleye taşınır, Anadolu Yakası’ndan gelen tütün ise balyalarla Reji’ye sevk edilirdi. Çatanaların çektiği mavnalar iskeleye bir gelir bir giderdi. Mavna iskelesinin hemen yanındaki vapur iskelesine ‘işçi iskelesi’ denirdi. Sabah ilk vapur, fabrikalarda çalışan işçileri getirirdi. Fabrikaların etrafında da bekar odaları diziliydi. Bazı işçiler bu odaları kiralardı.

Bu sahil şeridindeki tüm fabrikalar, iskeleler, ambarlar, bekar odaları, çekekler, 1985 yıllarında çevre düzenlemesine direnememiş ve yok olmuştur.

Haliç için çok güzel bir kaynaktır Mustafa Yoker’in bu kitabı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir