NURUOSMANİYE’NİN İKİ CEVHERİ
Birbiriyle karşılıklı bu iki han, İstanbul’un en iyi kuyum ustalarının merkezidir. Çıraklıktan başlayıp da ustalığa giden yolda onlara okul olmuştur. Nuruosmaniye Camii’nin hemen arkasında karşılıklı yer alan biri küçük biri büyük iki han bugün hala üst katlarında çoğu Ermeni kuyum ustalarının atölyelerini barındırıyor.
Zanaatın babadan oğula, ustadan çırağa öğretildiği zamanlara bir yolculuk yapmak isterseniz, hala İstanbul’da atölyelerin yaşadığını söylemeliyim. Çağımızın mega alışveriş merkezlerinin gölgesinde kaldığı halde ve hazır tüketime direnerek ayakta kalmayı başaran atölyeler bunlar. Rastgele değil müşterileri. Çoğu buraya ilk kez çocukluğunda anne babaları ile gelmişler ve ustalarla tanışmışlar. Aile geleneği olarak takılarını burada yaptırıyorla ya da bu ustaların hünerli ellerinde tamir ettiriyorlar. Bazıları da Rafael, Kevork ya da Andon Ustaları dostlarının referansı ile bulup, güven içinde aile yadigarı mücevherlerini onartmak için teslim ediyorlar.
Müşteri olmasanız da kapılar herkese açık. Bizler ‘İstanbul’un Hanları ve Çarşıları’ turumuzda Fest Travel ile bu hanları kültür amaçlı geziyoruz.
Varakçı Han, Kapalıçarşı’nın Varakçı Sokak çıkışında, zaman içinde Kapalıçarşı’ya entegre olmuş küçük bir han. Varak, altın ve gümüş gibi değerli maddelerin dövülüp yaprak levhalar haline getirilmesidir. Geçmişte demek ki varak ustaları ve tüccarlarının bulunduğu han olarak yapılmış.
Daracık bir kapı, avluya açılıyor. Yine daracık bir merdivenle üst kattaki terasa çıkarken, ne ile karşılaşacağınızı varsayamıyorsunuz. Karşınıza çıkan galerinin etrafı minnacık dükkan ya da atölyelerle kuşatılmış. Artık çekiç sesleri duyulmasa da, burada İstanbul’un en iyi kuyum ustalarının atölyeleri var. Bu ustalar, kendilerinin sığabileceği tek göz atölyelerinde, yılların emeğiyle yoğrulmuş elleriyle mucizeler yaratıyorlar.
Varakçı Han, küçük bir alan kaplasa da, yukarı doğru yükselir. Merdivenle bir kat daha çıktığınızda manzara muhteşemdir.
Karşınızda tüm görkemi ile Çuhacı Han uzanır. Onun hemen solunda ise semte adını veren Nuruosmaniye Camii, zarif minareleriyle göğe doğru yükselir. Harıl harıl işlerine dalmış ustalar ve kalfalar bu manzaranın tadını belki de çıkaramıyorlar ama biz, gözlerimizi alamıyoruz.
Varakçı Han’dan çıkıp Varakçı Sokak’ın karşısına geçtiğinizde, İstanbul’un en usta kuyumcularından diğerlerini barındıran Çuhacı Han’dasınız.
Varakçı Han’ın tersine, Çuhacı Han yayvan bir şekilde büyük alan kaplar. Bir zamanların geniş avlusuna zaman içinde atölyeler inşa edilmiştir.
Varakçı Han, ismi ile kuyum işini çağrıştırsa da Çuhacı Han çağrıştırmaz. Çuha, havlı-yünden yapılan bir dokumadır. Genelde yeşil renktedir ve bugün bilardo masalarını kaplamakta kullanılır. Geçmişte ise beş renkte dokunan bu kumaş, tekkelerde dede ve çelebilerin giysilerinde kullanılırdı..
Bu han, III.Ahmet’in sadrazamı Nevşehirli Damad İbrahim Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. İlk yapıldığında çuhacı tüccar ve esnafı bir araya toplamayı amaçlamış ve çuhacılar loncası kethüdası da bu handaymış. Bu han, kendi içinde dergah olmuş. Avlusundaki mescit sabah namazı için açıldığında, kethüda yoklama alırmış. Sabah namazını kaçıran, ceza olarak o gün Çuhacı Han’ın tuvaletini temizlermiş.
XIX. yüzyıl başlarında handan çuha tüccar ve esnafı uzaklaşmış ve bunların yerini kuyumcu kakmacıları almıştır. Bunların dışında gümüş, elmas, altın işleyen zanaatarların atölyeleri vardır.
Fotoğraflar: Nedime Dicle