TİROL İNSANLARI YA DA RETSİYALILAR
Tirollüler kendilerini özgün bir halk olarak görür. Dilleri bugün Almanca ağırlığı taşısa da. köyden köye bile değişen diyalektlerle, Almanca’dan çok ayrı özellikler taşır. Onlar kendilerini Retsiyalı olarak tanımlar. Dil bilimcilere göre kökenleri Etrüsk’e dayanır. Önce Keltler, sonra Romalılar tarafından fethedilmiştir. Roma’nın Retsiya Eyaleti olmuştur. Bugün bir kısmı Avusturya, bir kısmı İtalya Alpler’inde yaşayan bu halk, özgünlüklerini ve dillerini uzun yüzyıllar korumuşsa da, Kelt, Latin ve Cermen dilleriyle melezleşmiş ve zamanla farklı diyalektler oluşmuştur. Dağlarda bir köyden ötekine diyalekt değişir ve köylüler birbiriyle Almanca ya da İtalyanca konuşarak anlaşır.
Sırasıyla Etrüsk, Kelt, Roma, Bavyera ve Avusturya egemenliğinde yaşamış Retsiyalılar, en çok Bavyera’dan etkilenmişlerdir. Bugün, bu iki komşu kültür birbirine çok yakındır. Tirollüler, Cermen dilini Bavyera diyalekti ile konuşurlar. Bavyera egemenliğindeyken bir kaç kez Habsburglar tarafından ele geçirilmişlerdir. Çoğu kez savaşla değil, evlilikler yoluyla olmuştur bu. Öyle güzel bir coğrafyadır ki, prenseslerin çeyizi olarak karşı krallığa sunulmuştur.
Ne Keltler, ne Romalılar ne de Habsburglar dağ köylerini fethedememiş, ancak eteklerdeki şehirleri (Kufstein, Innsbruck) kuşatmış, dağ insanlarını kendi haline bırakmış. Bu nedenle dağ köylerinin dilleri, mutfağı, giysileri, mimarileri, töreleri ve inanç sistemleri otantikliğini korumuş.
Alp dağlarının adı nereden gelmiş? İki söylence var. Latince’de ‘alp’, ‘beyaz’ anlamına gelir. Dağların ağaçsız zirveleri beyaz kireç taşıdır, bununla bağlantı kurulur. Ancak, İndo-Avrupa öncesi bir dil olan Retsiya dilinde Alb, dağ anlamındadır. Romalılar bu yerel sözcüğü aldılar ve tüm dağ bölgesini Albania (Alb diyarı) olarak tanımladılar. Romalılar’ın Albania diye adlandırdığı topraklar bugün farklı ülkelere bölünmüştür. Sadece Arnavutluk (Albenia) bu isimle anılır.
Batı’sında İnn Nehri, Bavyera ile doğal sınır oluşturur. İnn Nehri’nden geçer geçmez Almanya’dasınız. Güneyinde, Brenner Geçiti’nden geçer geçmez İtalya topraklarına adım atarsınız. Viyana ise 400 km doğuda egzotik bir diyardır onlar için.
1814-1918 arası kesintisiz olarak Avusturya İmparatorluğu’nun egemenliğinde olmuşsa da, kendini ‘Avusturyalı’ hissetmemiştir. Habsburglar, ağır saray adabı, protokolleri, valsleri, Sisi’si ile bambaşka bir dünyadır onlar için. İtalya ve Bavyera’yla karışıp melezleşmiş Raetia halkı, kendisini en çok dağa, ‘Alpler’e ait hisseder.
Bu dağlılar savaşçı ve mücadelecidir. Özgürlükleri için her fırsatta savaşmaktan kaçınmamışlardır. Stratejik konumu ve zenginlikleri nedeniyle bir krallıktan diğerine pek çok kez el değiştirmişlerse de, egemen güce karşı isyanlar ve savaşlarla bezenmiş kahramanlık öyküleriyle doludur tarihi.
Biraz İtalyan, biraz Bavyera’ya kültürleriyle harmanlanmışsa da, kendi etnik kimliklerini her fırsatta dile getirirler. Bugün Süd-Tirol diye adlandırılan Güney Tiroller, I. Dünya Savaşı’nda ‘taraf değiştirmesi karşılığında’ Mussolini’ye İtilaf Devletleri’nin hediyesi olmuştur. Böylece Tiroller ikiye bölünmüştür. Gerek Avusturya gerek İtalya’da yaşayan Tirollüler, bölünmüşlüğün acısını bugün bile taptaze hissederler yüreklerinde. 1960’lı yıllarda Süd-Tirollü ayrılıkçı hareketler cezalandırılmış, bu örgütlerin liderleri Avusturya Tirolleri’ne sığınmışlardır.
Nedir Tiroller’i tarih boyu bu kadar cazip kılan
Alpler, hem koruyucudur, fethedilmesi güçtür. Hem de geçit verdiği nadir boğazlar çok değerlidir. Geçmişte Roma ve Cermenya arasındaki tek geçit olan Brenner’in kimin elinde olacağı, elbette hem ticari hem savunma avantajı açısından çok önem taşır. Sadece ticari ve askeri faaliyetleri düşünmeyelim, icatları, kültürü ve bilgiyi Orta Avrupa’ya ve ötesine taşıyan da bu geçit olmuştur.
18. yüzyıl aristokrat ve entelektüellerinin düşü bu geçitten geçmek olmuştur. Goethe, meşhur İtalya Seyahati’ne bu geçit sayesinde kolayca kavuşmuştur.
Ayrıca bu dağlar zenginlik demektir. MÖ 1000’lere dek yaşam izleri taşırlar. İnsanların sığınabilmesi için doğal mağaralara sahiptirler. Bitki örtüsü zengindir ve orman meyveleri boldur. Avlanacak (geyik, dağ keçisi, tavşan gibi) pek çok hayvana sahiptir. Yazın çiçeği bahçesine dönüşür ve arıların balı lezizdir. Suyu boldur, karlar eridiğinde dereler, çaylar dolar. Toplayıcılık ve avcılık toplulukları için her şey sunulmuştur.
MÖ 4000’lere geldiğimizde Tirollerin zengin metal yataklarının keşfedildiğini görüyoruz. Bakır çok değerli bir emtia oluyor. Ardından zengin gümüş yatakları keşfediliyor. Ama en önemlisi tuz yataklarına yakınlıktır. Hemen kuzey komşusu Salzburg (adını tuzdan alan kent) yakınlarındaki zengin ve kaliteli tuz yatakları çok değerlidir ve ‘beyaz altın’ olarak tanımlanır. Geçmişte her toplumun tuza sahip olmadığını düşünürsek, hayatta kalmak için elzem olan bu madde, tuz yataklarına sahip olan topluluklara da, İnn Nehri yanında kurulmuş ve tuz ticareti yöneten Tirol kentlerini de ihya etmiştir.
Asya’da İpek Yolu neyse, Avrupa’da Tuz Yolu odur; bu yol üzerinde yaşayan kentlere zenginlik getirmiştir.
Bugün zengin kireç taşı elde edilen taş ocakları ile çimento üretimi, ormanları ile kereste ticareti zenginlik getirmektedir. Ama en çok da turizm. Yazın Avrupalı trekking gruplarının gözdesidir Tiroller. Özellikle temmuz ve ağustosta yaylalarda açan çiçekleri bu dağları cennete çevirir. Bu bölgeye ‘Wandernparadies’ (dağ yürüyüşü cenneti) adı verilir.
,
Kışın ise kayak turizmi en büyük endüstridir. Sadece kayak tesisleri değil, liftler, kayak malzemesi, karla ilgili tüm endüstriyel makine yapımları büyük bir ticarete dönüşmüştür.
Fest Travel ile, her mevsimi güzel olan Tiroller’de kültür ve yürüyüş turları planlıyoruz: Umarım yakın bir gelecekte sizleri benim bu çok sevdiğim coğrafya ile tanıştıracağız.
Sevgili Nedime H, o kadar güzel anlatmışsınız ki.. öğrenmemek mümkün değil, gitmek için heyecanlanmamak söz konusu değil. Çok teşekkürler🌻🌸
Çok teşekkür ederim🙏💚